İhsan Tarakçı

Aziz Şehrin İki Yüzü

İhsan Tarakçı

Küçük bir Anadolu şehrinde, bir caminin tam karşısında arazisi olan adam, arazisi üzerine bir meyhane inşa etmeye başlamış. İmam ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler, ancak mal sahibinin kendi arazisi üzerine nasıl bir iş yeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar. Tüm cemaatin tek yapabildiği şey, imamın öncülüğünde bu meyhane için her gün beş vakit beddua etmekten öteye geçememiş.
İnşaat ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala her nasılsa şiddetli bir yıldırım düşmesi sonucu meyhane yerle bir olmuş.

Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler, ancak meyhane sahibi adam, direk veya dolaylı olarak bu hasardan sorumlu oldukları iddiası ile cami imamına ve cemaate karşı tazminat davası açmış. Cami imamı ve cemaat, savcılığa verdikleri savunmalarında bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu tutulmalarına şiddetle itiraz etmişler.
Bu olayın kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği iddiasını da kabul etmemişler.
 

Gerekli tüm belgeler tamamlanıp mahkemeye günü geldiğinde hâkim dosyayı dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp:

“Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum,” demiş.

“Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var. Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir meyhane sahibi, diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan ve inkâr eden bir imam ve cemaati…!”

***

Geçen hafta aziz şehir Elaziz, şiddetli bir yıldırım düşmesine, deprem ya da sel gibi doğal bir felakete maruz kalmadan iki önemli açılışa şahit oluyordu.

İlki, Kent Müzesi açılışıydı.  

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kent müzelerinin sayısında özellikle 2000’li yıllardan bu yana önemli bir artış görülmekteydi. Yetkililer; bu işin öncülüğünü yapan Konya, Kastamonu, Bursa gibi kentlerin ardından 50 civarında kent müzesinin açıldığını ve her gün bunlara yenilerinin eklendiğini belirtmekteydi.

Kent müzelerinin sayısındaki bu artışın nedenleri arasında kentleri tanıtma ve daha fazla turist çekme düşüncesi ile yerel yönetimlerin ‘prestij’ kaygısını da saymak mümkündü. Diğer taraftan kent müzeleri artık tüm boyutları ile bir ‘sektör’ haline gelmiş ve bu ‘iş’ ten para kazanan birçok kişi ve firma ortaya çıkmıştı…?

Konuyu dağıtmadan Kent Müzesi’nin açılış gününe değinmek istiyorum…

Elâzığ Valiliği ve Elâzığ Belediyesi iş birliğiyle hayata geçirilen Kent Müzesi’nin açılış töreni, bilindik manzaradan ve bilindik yüzlerden ötesine geçmiyordu… “Salçalı Köfte Festivali” açılışından bir tek farkı vardı. Katılımcıların elinde salçalı ekmek yoktu…

Ha! Bir de bu önemli açılış töreninde, Kültür Bakanlığı’ndan herhangi bir yetkili de yoktu. Bırakalım il dışından kültür, spor, sanat, bilim ve düşünce insanlarını, il içinden bile kültür, sanat ve düşünce insanı olarak kimsecikler yoktu.

Peki kimler vardı?

STK temsilcileri vardı. Mesela, Güvercin Severler Derneği Başkanı vardı. Esnaf Odaları Başkanları, Basınımızın güzide temsilcileri ile Postane Meydanı’nda ezan vaktini bekleyen pek çok emekli vatandaş vardı. Bundan iyisi Şam’da kayısıydı…

İkinci açılış ise; ARPLAK Alçı Plaka Fabrikası’nın açılışıydı…

Elazığlı saygın iş insanı Asilhan Arslan’ın öncülüğünde kurulan, başta Ortadoğu olmak üzere toplam 82 ülkeye ihracat yapmayı hedefledikleri Elâzığ ve ülke ekonomisine büyük katma değer sağlayacak bu yeni bir yatırımın; yani Arslanlı Arplak Alçı Plaka Fabrikası’nın açılışıydı.

Fabrikada düzenlenen törene yurtiçi ve yurtdışından gelen pek çok iş insanının, yöneticinin, bayi ve temsilcilerin katılım sağladığı görülüyordu. Örneğin Irak Türkmen Cephesi Bakanı Aydın Maruf bunlardan biriydi.

Milletvekillerinin,Elâzığ Belediye Başkanı’nın , Esnaf ve Sanatkarları Kooperatifi Başkanı’nın vb. pek çok esnaf odası başkanının bu önemli açılış töreninde bulunmayışı, aksine şehrin, kültür, spor, sanat ve bilim dünyasına hizmet etmiş pek çok değerli şahsiyetin açılışta bulunması, Kent Müzesiyle mukayese edildiğinde zihinlerde tuhaflık oluşturuyordu.

Evet, bu iki açılışı değerlendirdiğimizde tuhaf bir durum ortaya çıkıyordu...

Bir tarafta üretimin, emeğin, istihdamın gücüne inanan sanat ve düşünce insanları vardı, diğer tarafta üretimin, emeğin, istihdamın gücüne kesinlikle inanmayan ve inkâr eden başkan ve cemaati…!

Yazarın Diğer Yazıları