İhsan Tarakçı

Binaların Ne Günahı Var?

İhsan Tarakçı

Geçmişini bilmek ve öğrenmek, insanlığın vazgeçilmez bir tutkusudur. Geçmişini bilmek, bir

anlamda kendini ve benliğini bilmek demektir.

Taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının oluşturduğu kültürel miras, geçmiş yaşamla ilgili bilgileri bize aktaran en somut belgelerin başında gelir.

Bizden önceki nesillerin, yaşam biçimleri, ilişkileri, estetik anlayışları, yapı ve süsleme sanatında ulaştıkları düzey vb. birçok önemli bilgi ancak yapılar aracılığı ile öğrenilebilir. Üstünkörü yapılmış, çirkin bir yapı da güzel bir sanat yapıtı gibi yapıldığı çağı anlatan veriler taşır. Her yapı bir düşünceyi, bir kararı açıklar, bir emek ürünüdür. Bu nedenle geçmişi öğrenmek, deneyimlerinden yararlanmak, gelecek için örnek almak, bir belge olarak gelecek nesillere aktarmak gibi birçok nedene dayalı olarak geçmişin bu “tanıklarının” korunmaları gerekmektedir.

***

Günümüz koruma bilincinin temellerinin 1789 Fransız ihtilali sonrasında atıldığını söylemek mümkündür. Fransa’da kentliler, burjuvalar, egemen diğer iki sınıf olan aristokratlara ve kiliseye karşı bir ihtilal başlatır. Egemen sınıf cezalandırılırken bir yandan da onları temsil ettiği düşünülen yapıların yıkılması söz konusu olur. Ancak Victor Hugo gibi bazı sağduyulu insanlar “Biz bu ihtilali yaptık, ama binaların ne günahı var; binalar bizim hepimizin malı, binaları niçin yok ediyoruz” şeklinde duruma tepki gösterirler. Özellikle bakımsızlıktan ötürü, o dönemde yıkılması gündemde olan Notre Dam Katedrali’ne, dikkat çekmek için “Notre Dam’ın Kamburu” gibi eserleri kaleme alırlar. Böylelikle tarihsel romancılıkla, bu yapıların; şatoların, sarayların korunması gerektiği konusunda fikirler yavaş yavaş gelişmeye başlar. Tarihsel yapılar ile başlayan korumacılık anlayışı giderek tüm alanlara yayılır ve her alanda birbirine benzeyen uygulamalar ile ya da farklı uygulamaların yer aldığı bir çerçevede şekillenerek gelişim gösterir.

***

Ülkemiz, tarihsel yapıları korumacılık yönünden gelişmiş ülkelerden oldukça geride bir durum sergiler. Topraklarımızda var olan ve bugün hala yaşamımızın bir parçası olan kültür ve doğa varlıklarını koruma hususunda yeterli gelişimi gösteremez. Hatta bazı dönemler ciddi ve önüne geçilemeyen bir yıkım ve yok olma sürecine girer. Bu sürecin yakın tarihteki en önemli nedenlerinden biri, 1940’lı yılların ikinci yarısından itibaren modernleşme adına başlayan hızlı ve kontrolsüz kentleşme sayılır.

***

 

Londra’da yaşayan ve kendisini akademik aktivist olarak tanımlayan tarihçi Ara Sarafian, modern Ermeni çalışmaları ile bölgesel çalışmalar üzerine araştırmalar yürütmek için sık sık ülkemizi ziyarete gelir. 2018 yılında ziyaret ettiği Harput’ta “Harput UNESCO Yolunda” afişini görür. Antik kentin UNESCO Dünya Kültürel Miras Listesi’ne girmesi için atılan bu adımdan sevinç duyar. Sarafian, 2024 yılında Harput’u tekrar ziyaret ettiğinde Harput’ta yapılan çalışmaların UNESCO Dünya Kültürel Miras kriterleriyle uyuşmadığını, Süryaniler, Ermeniler gibi farklı inançlara ve medeniyete sahip toplumların yaşadığı mahallelerin, bu mahallelerdeki kiliselerin, hamamların, çeşmelerin, okulların yıkılmaya terk edildiğini, korumaya dahi alınmadığını gözlemler. Dönüşünde yöneticisi olduğu Londra merkezli Gomidas Enstitüsü üzerinden Elâzığ Vilayet Makamına ve Belediye Başkanlığına görüşlerini içeren bir mektup yazar. Gönderilen mektupta Harput’taki çalışmalarla ilgili ön koşulsuz ve ön yargısız iş birliğine girebilecekleri, mahallelerin ve yapıların ayağa kaldırılması ve onarılması hususunda her türlü desteğe hazır olduklarını bildirir. Ancak bugüne kadar şehrimizi temsil edenlerden mektubuna bir yanıt almaz.

 

***

1789 Fransız ihtilali sonrasında egemen sınıf aristokrat ve kilise cezalandırılırken bir yandan da onları temsil ettiği düşünülen yapıların yıkılması söz konusu olur. Ancak Victor Hugo gibi bazı sağduyulu insanlar “Biz bu ihtilali yaptık, ama binaların ne günahı var; binalar bizim hepimizin malı, binaları niçin yok ediyoruz” şeklinde duruma tepki gösterirler.

Hülasa,

Memleketteki sağduyulu birkaç insanın Harput’la ilgili yapılan yanlışlara ve eksikliklere, dar açılı

zihniyete tepkisi bu yüzdendir. Verilen tepki bu yönüyle değerlendirilmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları