Dün akşamdı.
Kadim kent Roma’nın tarihi meydanı Piazza del Popolo’dan başlayıp II. Vittorio Emanuele Abidesi’nin üzerinden kentin tüm önemli tarihi binalarını, meydanlarını ve sokaklarını İtalyan besteci Puccini’nin son operası “Turandot” eşliğinde, havadan temaşa ettiren videonun hayaline dalmışken bir anda boyut değiştirmiş, kendimi İzzetpaşa Camii’nin şerefesinde bulmuştum. Puccini’nin o ünlü bestesinin tınısı giderek kulaklarımdan uzaklaşıyor, yerini dinlerken insanı derin kedere gark eden Mevlüt Hoca’nın Harput Sela’sı alıyordu. Ruhumda her daim ayrılık rüzgarları estiren bu sarsıcı sesleniş eşliğinde kendimi şerefeden boşluğa bırakıyordum. Bir kuş misali, tarihi Hükümet Konağı’nın üzerinden PTT Meydanı’na doğru uçmaya başlamıştım. Az ötede İstasyon Caddesi’nin adeta “Forum Romanum” kalıntılarını andıran halini görüyordum. Her yer harabe görünümündeydi. “Foro Romano” Antik Roma’nın en gelişkin bölgesiydi ve ticaret, iş, fahişelik, ibadet ve adaletin yönetimi burada gerçekleşmekteydi. İstasyon Caddesi de Foro Romano’dan geri kalacak değildi. Daha düne kadar şehrin en cazibeli merkeziydi…
Yerinde yeller esen tiyatro binası, yüz üstü bırakılmış Gar binasını tepeden seyrederken Yığınki’nin dört etrafı bahçalara uzanıp, def çalan yâri aramaya koyuldum. Ne önde zeytin ağaçları vardı ne de arkasında yar…
Yar yar!...
Seni kara saplı bıçak gibi sineme sapladılar…
Sürsürü üzerinden, Antik TOKİ tapınaklarına doğru süzülürken, Değirmen misali dönüyor başım
Sevda değil bu bir hışım Gel gör beni darmadağın Tel tel çözülüp kalmışım. Yar yar!
Canımın çekirdeğinde diken Gözümün bebeğinde sitem var…
***
Dün akşamdı…
Roma’yı tanıtan ve beni o karmaşık duygulara sürükleyen videoyu izledikten sonra üzerine şu dizeyi ekleyerek facebook sayfamda paylaştım.
“Vatanın elleri çok güzel amma Gakgoşlar diyarı Elaziz başga…”
**********
Roma çok güzel olabilir…
Roma’da günde binlerce turistin ziyaret ettiği “Trevi Çeşmesi” bulunabilir ya da dünyanın en iyi
korunmuş binası “Panteon Tapınağı” Roma’da olabilir…
AMMA!
Elaziz’de de dünyanın en kötü korunmuş binası “Protestan Kilisesi” ya da hiç kimsenin ziyaret etmediği “Beyaz Çeşme” var…
Yar yar!
Seni kara saplı bıçak gibi sineme sapladılar…
***
Dün akşamdı.
Bu paylaşım sayesinde depreşen düşüncelerimi ironi yoluyla çelişki noktasına çekmeyi hedefliyordum. Bunu başarmış olmalıydım ki çocukluk arkadaşım “Roma ile Elâzığ ne alaka üstadım. Bir açıklama yapar mısınız?” diye soruyordu.
Sormakla da haklıydı…
Ne de olsa Aristo Mantığı (Düz Mantık) ile yetiştirilmiştik.
Aristo Mantığının en önemli yönü kıyaslamaydı. Yani doğru olan 2 yargıdan 3. Bir yargı çıkarmaktı.
- Her canlı ölümlüdür. (1)
- At, bir canlıdır. (2)
- Öyleyse at da ölümlüdür. (3)
Evet,
Olaylara Aristo Mantığıyla bakınca Elaziz’e ait şiirin altına fon müziği Harput türküleri olan Elazığ’a ilişkin bir fotoğraf ya da bir video koyulmalıydı. Zihin düzgün doğrusal bir şekilde uyarılmalıydı.
Ancak Aristo Mantığı, bazen doğru sonuç vermekle birlikte bize tek yönlü bir bakış açısı sunmakta
hatta çok saçma konulara götürebilmekteydi.
- Kuşlar uçar. (1)
- Tavuk kuştur. (2)
- Öyleyse tavuk uçar. (3) Sözün özü;
Hayata Aristo Mantığıyla bakılmaz. Hayatın gerçeği Diyalektik Mantıktır. Diyalektik Mantıkta tez
var, antitez var bunların karışımıyla sentez var…
Siyah ve beyaz var. Ama arada siyahtan beyaza giden grinin 50 tonu var…
Yar yar!
Seni kara saplı bıçak gibi sineme sapladılar…
Sevgiyle kalınız.