Geçen hafta İstanbul’da olmamız vesilesiyle aile fertleriyle bir araya gelmiştik. Damadım, kızım, torunum, gelinim, oğlum, kayınbiraderim, kayınbiraderimin Dubai’de yaşayan kızı ve torunu, köpeğimiz fındık, eşim ve ben…
Akşam yemeği için kızımın evindeydik. Ve onun kendi elleriyle hazırladığı masa, konukları eşliğinde adeta Platon’un “Şölen” meclisini andırıyordu.
Antik Yunan filozofu Platon’un 2500 yıl önce kaleme aldığı “Şölen” diyalogunda bir içki meclisi anlatılıyordu. Eserde Atina’nın seçkin insanlarının -hakimlerin, yazarların, düşünürlerin, sanatçıların- bir araya geldiği, Sevgi nedir? Güzellik nedir? Aşk nedir? Dostluk nedir? Diye sorular ortaya atıp, bunlar hakkında derinlemesine konuştukları aktarılıyordu. Nihayetinde bu konuşmalar sonucunda ortak bir fikre varılıyordu. Bu bir fikir şöleniydi… Bu diyalogdan anladığım şuydu. Felsefeyi, daha doğrusu hakikati araştırmayı, gerçeklere götürecek yolu bu insanlar bir arada tartışıyorlar ve bu yolu hep birlikte kat ediyorlardı. O mecliste bir yaşam devşiriliyordu. Hem duygular hem düşünceler hem de hayat tarzları…
Platon’un Academia’sında kimin hoca kimin öğrenci olduğu da belli değildi. Hocalık yaşla, başla, ak sakalla değil, zekayla bilgiyle ilişkiliydi. Çok genç olup da yetenekli ve bilgili olanlar Academia’da Hoca saygısı görüyorlardı.
Bizim o akşamki “Şölen” meclisindeki diyalogumuzun ana teması ise “Bulanık Mantık” idi. Doktora tezini “Bulanık Mantık” üzerine inşa eden ve bu çalışmasıyla Londra’daki bir konferansa konuşmacı olarak davet edilen oğlum Emin’e, konunun içeriği ile ilgili damadım Fuat, detaylı sorular soruyor, o da cevaben açıklayıcı bilgiler sunuyordu. Fuat, üniversite giriş sınavında Türkiye ve Elâzığ derecesi yapmış, İstanbul Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elek. Elektronik Mühendisliğini kazanmış, bu bölümü de dereceyle bitirmiş parlak bir öğrencilik geçmişine sahipti. Her ne kadar bu diyaloga torunum Aylin ile kuzeni Can ilgi duymayıp fındıkla ilgilenseler de bu iki yetenekli insan arasında geçen diyalog gerçekten merak uyandırıcı ve oldukça bilgilendiriciydi. Karşılıklı değerlendirmelerle saygıyı hak ediyorlardı.
Birçok bilgi günümüzde kitaplardan ya da internet yoluyla edinilebilir. Bunlar açık bilgilerdir. Ama bir de satır arası bilgisi vardır. Kitaplarda ve internette bulamayacağımız… İşte bu bulunamayan bilgiler birebir ilişkilerle olur. Kısacık bir sohbet esnasında öyle sözler duyarsınız ki anlatanın bakışından, tavrından, bir kütüphane kitap okusanız belki öğrenilmeyecek bir şeyi o anda o dakikada anlamış ve kavramış olabilirsiniz. “Vay be! Demek ki günümüz dünyasında Aristo Mantığının (düz mantık) pek de geçerliliği yokmuş.” diyebilirsiniz. Çünkü bu bilgileri ancak yüz yüze ilişkilerle edinebilirsiniz. Evet, o gece bunu gençler sayesinde yeniden tecrübe edinmiştim.
O gece anlamıştım ki dünya yeni fikirlerle değişir, dünya yeni bir dünya olacaksa, ancak yeni düşüncelerle yeni dünya olabilir. Eski düşüncelerle yeni dünya olmaz. Yani babam gibi yaşayıp, babam gibi ölüyorsam, yüz sene önceki düşünceleri papağan gibi ezberliyor, hiçbir şekilde kendimi aşamıyorsam kendimi değiştiremiyorsam, dünyayı nasıl değiştirebilirim?
İnsan psikolojisi işte! Yeni düşünceler, yeni olan her şey hep korkutucudur ve insana itici gelir. Hele yaş ilerledikçe “aman icat çıkarma, yeni şeyler söyleme, biz okulda bunları okumadık, bizim okuduğumuz şeyleri söyle” şeklinde hep alışıla gelen şeyler konuşalım isteriz. Farklı olan, yeni olan, değişik olan her şey bizi rahatsız eder. Halbuki çözüm değişimdedir, ona karşı tahammüldedir. Göstereceğimiz cesarettedir.
O geceki Şölen’de bir şeyi daha anlamıştım ve tecrübe etmiştim. İçi geçmiş insandan düşünür olmaz. Bunun için insanda bir yaşam coşkusunun olması gerekiyor, enerjisinin yüksek olması gerekiyor. Freud buna libido diyor… Yani libidosu yüksek insan olmak… Bunun için yaşı ne olursa olsun yaşam coşkusu yüksek olan insanlarla bir olmak, onlarla konuşup onlarla diyalog kurmak, onların bu enerjisinden payına düşeni almak.
Sevgiyle kalın…