Mustafa Balaban

MEZOPOTAMYA, HARPUT VE MÜZİK KÜLTÜRÜMÜZ…

Mustafa Balaban

Tarihi coğrafyamızı anlamaya çalışmak bizlere yeni imkanlar ve değerler katmaktadır. En eski çağlardan itibaren uygarlığın doğup geliştiği Anadolu toprakları içinde Harput’un yeri ve konumunu da bu özel coğrafyadan ayrı düşünemeyiz. Eski çağlardan itibaren Mezopotamya olarak adlandırılan Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bölgenin Harput açısından önemini de yeni bilgiler ışığında değerlendirmek zorundayız.

Harput ve çevresinde yürütülen Keban ve Karakaya arkeolojik kazıları başta olmak üzere doğu ve güneydoğu bölgelerinde yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda tarihi kentimizde ilk yerleşimlerin bilinenden çok daha önceye dayanabileceği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Bölgede yürütülen yüzey ve derin kazı araştırmaları dikkate alındığında, Harput ve çevresinin yer aldığı coğrafyanın Neolitik Bölgeye dahil olduğu haritalanmıştır. Neolitik Bölge haritalaması Keban Barajı kurtarma kazılarından itibaren bölgede çok önemli çalışmalar yapan Prof.Dr.Mehmet Özdoğan’a aittir. Bu tez bilimsel kazılardan çıkan veriler ışığında şekillenmiştir. Anadolu da ilk yerleşimlerin Çanak Çömleksiz Neolitik Dönemde (M.Ö.10.000-7.000 arası)olduğu gerçeğinden hareketle bölgemiz Mezopotamya’nın bir parçası olarak şekillenmiştir. Göbeklitepe ören yeri çevresinde yapılan sismik araştırmalar sonucu 20 den fazla yeni tapınak alanının tespit edilmesi bölgemiz açısından bu alanların yaygın olarak kullanımını ve çevresindeki insan toplulukları ile bir kültür oluşturduğu gerçeğini gözler önüne sermiştir.

Bu kültürün ve yaşam tarzının Harput ile ilgisini kurmak zorundayız. Mezopotamya da başlayan Çanak Çömleksiz Neolitik yaşam merkezleri Çayönü(Diyarbakır), Caferhöyük(Malatya), Boytepe (Elazığ), Çınaz III(Elazığ) devam etmiştir. Bu alanlarda yapılan çalışmalarda bölgede yontma taş teknikleri açısından önemli buluntulara rastlanmıştır. Ayrıca bölgede tarım ve tarımsal üretimin yapıldığını kanıtlayan verilere ulaşılmıştır. Çınaz III-Körtepe(Elazığ-Kovancılar) yapılacak kazılarda Harput ve çevresindeki yerleşimin M.Ö.7600-7200 gidebileceği öngörülmektedir.

Neolitik-Kalkolitik dönemde bölgemiz de Altınova’da yapılan kazılarda Halaf kültürüne (Kuzey Mezopotamya’nın Çanak Çömlekli Neolitik Çağında, Tell Halaf’ta kesintisiz olarak gelişen bir tarih öncesi kültürdür.)ait yoğun izlerin görülmesi bölgemizin Mezopotamya kültürü ile daha yakın bir ilişki içinde olduğunu kanıtlamaktadır. Bu etkileşimin bölgemizin demografik, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısında önemli izler bıraktığı söylenebilir. Özellikle maden bakımından çok zengin olan ilimizde altın, gümüş, gümüşlü kurşun, bakır ve demir yatakları bulunmaktadır. Bundan dolayı komşu ülkelerin de ilgi odağı olan bölgemizin Mezopotamya ile yoğun ilişki içinde olduğu ve adeta onun bir parçası olduğu savı ileri sürülebilir. (Maden ilçemizde bakır yataklarının M.Ö 7.000 yılından itibaren işletildiğine dair Çayönü kazılarında önemli veriler elde edilmiştir.)

Elazığ/Harput bölgesindeki ulaşım ağını eskiçağda doğal coğrafik yapı belirlemekteydi. Fırat ve Dicle vadileri yoluyla Güneydoğu, Mezopotamya, Suriye’ye kervan yolları ile bağlı olan Harput bu kültürlerin kesiştiği, birbirini etkilediği özel bir konuma sahiptir. Tarih içinde Harput ve çevresine hakim olmuş siyasi güçlerin sınırlarını da bu doğal coğrafya belirlemiştir. Asur, Akad, Hurri-Mitanni krallığı, İşuva, Sophane, Urartu, Hitit imparatorlukları sınırlarını incelediğimiz zaman Harput ve çevresinin çoğu zaman yukarı Mezopotamya ile birlikte bir konuma sahip olduğu görülmektedir. Bu özel konum Harput kültürünü de derinden etkileyecektir.

Harput müziği-folklorunu bu tarihsel geçmişten ayrı düşünemeyiz. Somut olmayan kültürel mirasımız olarak değerlendirdiğimiz tarihten gelen seslerimizin eski geçmişi bizlerin gurur kaynağı olmalıdır. Tarihsel geçmişimizin derinliğinden beslenerek bugünlere gelen Harput müziği ve folkloru en büyük zenginliğimizdir.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları