Mustafa Balaban

Yukarı Fırat Havzası ve Elazığ'ın görünen yeni gündemi

Mustafa Balaban

Her şehrin bir kurulma öyküsü vardır. Bu öykülerin büyük bölümü ülkemizin bulunduğu özel coğrafya düşünüldüğünde benzerlikler kadar çeşitlilikleri ile dikkat çeker. Harput ve onun devamı olan Elazığ kenti eski çağlardan günümüze şekillenen yerleşim tarihi ile özel bir konuma sahiptir.

Doğa-insan-kültür ilişkisi içinde Yukarı Fırat Havzası’na bakıldığında, birikimlerine uygun değerlendirilmek istendiğinde, Elazığ’ın öncelikle “bölge içinde yerinin” doğru belirlenmesi gerekir. Yerleşmenin tarihi de bu yolda yol göstericidir. Yapılacak ayrıntılı bir araştırma, bu bölgenin tarihinde iz bırakmak isteyen topluluk ve toplumların büyük bir bölümünün Harput/Elazığ’a niçin özel bir önem verdiklerini ortaya koyabilir. Eski dokudan kalanlar bile bunu kanıtlayacak niteliktedir.

Bu nedenle tarihi coğrafyasını dikkate alarak kentimizi yeniden değerlendirmeye karar verdiğimizde, önce bölge bütününde burasının ne anlama geldiğini sağlıklı belirlememiz, ardından ülke için önemini eldeki yeni belge ve bulgularla geniş kesimlere usanmadan anlatmamız, böyle bir “ortamdaki zenginliğini” doğru olarak ortaya koymamız gerekir.

Kentimizin içinde yer aldığı coğrafya, suların ve dağların yaşamı belirlediği, bunun çevresinde tarihin ilk yerleşme alanlarının yoğunlaştığı, bir bakıma “uygarlığın temel evrelerinin ortaya çıktığı”, özel bir toprak parçasını içermektedir. Kısacası, insanlık-uygarlık tarihinin erken örneklerinin görüldüğü, kültürel bir bütünün önemli noktasında bulunmaktayız. Doğanın sağladığı olanakların değerlendiği böyle bir alanın içimde yer alması, kültür yollarına yakınlığı, ister istemez kesintisiz bir sürekliliğe ve öneminin artmasına neden olmuştur.

Son yıllarda yapılan kazılar, bilimsel araştırmalar, bu bölgenin ve bölgeye bağlı havzaların çok daha ayrıntılı yeni çalışmalara gereksinim gösterdiğini ortaya koymuştur. Yerleşme tarihini geriye götüren , burada yaşayanların yaşam biçimlerini daha açık öğrenmemize neden olan bu sonuçlarla yetinmeyerek , “tüm değerleri korumaya yönelik” farklı bir yaklaşımı bölgede egemen kılmamız gerekmektedir.

Böyle bir yaklaşım, doğal-tarihsel-kültürel bütün içinde yerimizi daha sağlıklı belirlemeyi birlikte getirir. O zaman “hangi kültürün parçası” olduğumuz sorusunun cevabı daha iyi anlaşılmış olur. Harput/Elazığ/Palu/Pertek/Maden ve benzeri yerleşmelerle birlikte değerlendirme yapmak, tarihin boşluklarını doldurmamızı, açıklığa kavuşturmamızı sağlar.

Burada ülkenin her bölgesinde Çekül Vakfı ve onun değerli başkanı Prof.Dr.Metin Sözen başkanlığında örneklerini çoğaltmaya çalıştığımız, “havza ölçeğinde koruma” olarak nitelediğimiz ve sonuçlarını görmeye başladığımız çok yönlü girişimimiz, uzun yıllar gözardı edilmiş Elazığ için de farklı bir çıkış noktası içermektedir.

Bir anlamda insanların topraklarından kopmadan, köklü geleneklerinden uzaklaşmadan yaşamlarını geliştirmesini hedefleyen bu yeni hareket, gittikçe önemi artan bu coğrafya için gecikmiş bir önlem olarak da görülebilir. Ancak belge niteliğindeki değerlerin yok olduğu, toprakların gücünü hızla yitirdiği düşünülürse, sağlıklı ortamı yaratmada gecikmeden kalıcı çözüm yolları arama söz konusu olabilir.

Yıllardır sürekli üzerinde durduğumuz, bilimsel ortamlarda gündeme getirdiğimiz “Yukarı Fırat Havzası Kalkınma Birliği” düşüncemiz, diğer havzalarda yaşama geçmiş, başarılı sonuçlara yönelmiş olmasına rağmen, Elazığ-Malatya-Tunceli-Bingöl-Sivas-Erzincan illerini doğa-tarihsel-kültürel değerleriyle bir araya gelme, çok yönlü bir kırsal kalkınma ortamına kavuşma başarısına ulaşamamıştır. Bu, kuşkusuz yaşama geçmeyecek anlamına gelmemelidir. Burada ve diğer yerleşme yerlerinde elde edilmiş olumlu-olumsuz sonuçlar, Fırat/Murat nehirlerinin iki yakasında yer alan değişik ölçekteki yerleşmelere örnek olabilirse mutlu bir başlangıcın deneyimlerini Elazığ “soğukkanlı bir ileri hedefe” dönüştürebilirse, gelecek için sağlam adımlar atmak kolaylaşabilir. Şu anda bunun ilk işaretleri görülmeye, değişik kesimler kent konusunda ortak bir çaba, ortak bir alan yaratmaya başlamışlardır.

*Bu yazı Prof.Dr.Metin Sözen’in 2006 yılında Murat Havzası dergisinin 1. Sayısında Palu için yazdığı yazıdan uyarlanarak geliştirlmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları