Prof. Dr. Mehmet Çavaş

2024'ün Zorluklarından 2025'in Fırsatlarına!

Prof. Dr. Mehmet Çavaş

2024 yılı, Türkiye için siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan bir sınav yılı oldu. İç ve dış dinamiklerin etkisiyle şekillenen bu zorlu yıl, 2025’in stratejik hedeflerinin belirlenmesinde belirleyici bir rol oynadı. 2024 yılında da, kısa vadeli kriz yönetimi ile uzun vadeli stratejik planlamalar arasında ne yazık ki bir denge kurulamadı. Ekonomideki gelişmeler toplumsal yaşamı derinden etkileyerek yakın tarihin en zorlu dönemlerinden birinin yaşanmasına yol açtı. Yüksek enflasyon, özellikle temel gıda maddeleri, enerji ve diğer temel tüketim mallarındaki fiyat artışları, sabit ve dar gelirli nüfusun yaklaşık %42'sini açlık sınırının, %80'nini ise yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm etti. Yaşanan ekonomik kriz, bir taraftan toplumun alım gücünü düşürürken diğer taraftan da toplumsal huzursuzluğu derinleştirdi. Ekonomideki şeffaflık, altyapı yatırımlarındaki yetersizlik ve üretimde dışa bağımlılık gibi yapısal sorunlar, krizi daha çok derinleştirdi. 2024 yılındaki bu gelişmeler dikkate alındığında, 2025 yılında başta tarım, sanayi ve hizmet sektörleri olmak üzere, stratejik alanlara yapılacak yatırımların, ülkenin geleceği açısından kritik öneme sahip olduğunu göstermektedir. Ancak bu yatırımların etkinliği, sektörel bazlı analizlerin ve uzun vadeli finansman planlamaların yapılmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Bu alanlarda yapılacak yatırımlar ile yerli üretimin artırılması, hem dışa bağımlılığı azaltacak hem de ekonomik istikrarı, üretimi ve istihdamı sürdürülebilir hale getirecektir. İktidarın, ekonomi başta olmak üzere birçok alanda uyguladığı politikaların, toplumun bazı kesimleri tarafından eleştirilmesi, siyasi gerilimlere yol açarken, hukukun üstünlüğü ve demokratik hakların korunması konuları bir kez daha gündeme taşındı. Siyasi tansiyonu düşürmek ve toplumun geniş kesimlerini kapsayacak politikalar geliştirmek, sosyal barış için kritik bir hale geldi. Özellikle, toplumun farklı kesimleri arasında her geçen gün artan ayrışma, ekonomik ve sosyal adaletin sağlanamaması ile daha çok derinleşti. Bazı liderlerin söylemlerinde birleştirici dil yerine, ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir dil kullanması, toplumsal gerilimleri artırarak sosyal barışın bozulmasına neden oldu. Bu dilin değiştirilmesi ve toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir iletişimin oluşturulması önemli bir hal aldı. İç politika ile birlikte, Türkiye’nin uluslararası arenada yürüttüğü diplomatik ilişkiler de 2024 yılının tartışmalı alanlarından biri oldu. Batı ile ilişkileri yeniden dengeleme çabaları ve Doğu ile geliştirilen işbirlikleri, dış politika gündeminin öncelikli başlıkları oldu. NATO üyesi olarak 2024 yılında da savunma sanayi projelerine ağırlık veren Türkiye, AB ile ilişkilerinde yaşanan tıkanıklıkları, başta vize serbestisi ve gümrük birliği güncellemesi olmak üzere birçok konuyu gündeme taşımış olsa da fakat herhangi bir sonuç alınamadı. Öte yandan, Rusya ile enerji alanındaki işbirliği, Ukrayna savaşına yönelik sergilenen tutum, Suriye’deki gelişmeler, İsrail’in Gazze’ye saldırıları gibi gelişmeler Türkiye’nin dış politikasını önemli ölçüde etkiledi ve 2025’te de bu etkinin devam edeceği görülmektedir. Dış politikada yürütülen diplomatik ilişkilerin sonuçlarının doğru değerlendirilmesi ve gerektiğinde proaktif ve sonuç odaklı bir yaklaşım benimsenmesi önemli bir gereklilik haline geldi. Sonuç olarak 2024 yılı, Türkiye için zorlu bir yıl olmuş, fakat 2025 yılı, bu zorlukları aşmak ve sürdürülebilir bir kalkınma modeli oluşturmak için önemli fırsatlar sunmaktadır. Bu fırsatları değerlendirmek için hem kamu hem de özel sektörün eşgüdümlü hareket etmesi kritik bir öneme sahiptir. Bu yüzden yapısal reformların devam ettirilmesi, yönetimde, yargıda ve paylaşımda adaletin sağlanması kritik öneme sahiptir. Eğitim, liyakat, ekonomik kaynakların etkin kullanımı, sosyal adalet gibi unsurlar sürdürülebilir kalkınma için önemli faktörler olduğu göz ardı edilmemelidir. Toplumun her kesiminin katılımı ile adil ve kapsayıcı bir karar alma mekanizması geliştirilerek toplumsal mutabakat sağlanmalıdır. Özellikle katma değeri yüksek teknolojik ürünlerin üretilmesi, sadece ekonomik büyümeyi değil aynı zamanda dışa bağımlılığı da azaltacaktır. Bütün bunlar dikkate alındığında 2025 yılı, ülkenin her alanda sürdürülebilir gelişim ve değişim sürecini devam ettireceği bir yıl olarak fırsata dönüştürülmelidir. Aksi takdirde, toplumun geniş bir kesiminin memnun olmadığı mevcut yapının devam ettirilmesi, baskı ve adaletsizliklerin artmasına yol açarak sosyal patlamaları kaçınılmaz hale getirecektir. Şeffaf bir yönetim anlayışı ile toplumu ekonomik sıkıntıya sokan borç, faiz ve vergi yükünün, denk bütçe ve havuz sistemi ile azaltılması hem ekonomik hem de sosyal istikrarın korunmasında etkili olacaktır…

Yazarın Diğer Yazıları