Lider bazlı toplum, toplumun organizasyon yapısının ve işleyişinin belirli bir lider veya lider grubu etrafından şekillendiği sosyal düzen olarak ifade edilmektedir. Bu tip toplumlarda liderler güçlü bir otoriteye sahip olduklarından, toplumsal normlar ve yönetim işleyişi genellikle liderlerin istekleri ve görüşleri doğrultusunda şekillenmektedir. Tarihi sürece bakıldığında lider bazlı toplumların tarihin her döneminde var olduğu görülmektedir. Birçok toplum, tarih boyunca hep bir kurtarıcıya ihtiyaç duymuş, ancak bu kurtarıcılar, genellikle ikna kabiliyeti yüksek ve karizmatik kişilerin, cahil kitleleri kolayca etkileyerek peşlerinden sürüklemeleri sonucunda şahsi menfaatlerin merkeze alındığı bir saltanata dönüşmüştür. Antik Mısır'dan Roma İmparatorluğu'na, Ortaçağ monarşisinden günümüz otoriter rejimlerine kadar lider bazlı toplumların birçoğunda durum hep aynı olmuştur. Bunun temel nedeni, demokratik olmayan yapıların güçlenmesi, insan haklarının ihlal edilmesi, ekonomik krizlerin ortaya çıkması, sosyal ayrışmalar ve çatışmaların körüklenmesi, adaletsizlik ve yolsuzlukların artması gibi olumsuz gelişmelerdir. Bu yapı, topluma her alanda ağır bedeller ödeterek demokratikleşmeyi ve sürdürülebilir kalkınmayı engellemiştir. Birleşmiş Milletler Demokrasi Endeksi verilerine göre, dünya genelinde lider bazlı yönetimlerin bulunduğu ülkelerin %70'inde demokratikleşmenin gelişmediği ve halkın yönetime katılım oranının düşük olduğunu göstermektedir. Bu ülkelerde ortaya çıkan bir diğer önemli sorun ekonomidir, çünkü lider ve yakın çevresi, ekonomik kaynakların kullanımında geniş yetkilere sahiptir ve bu durum, kaynakların adaletsiz bir şekilde dağıtılmasına ve kişisel menfaatler doğrultusunda kullanılmasına yol açmaktadır. Bunun sonucunda, ayrıcalıklı bir azınlık devletin sağladığı imkânlardan yararlanırken, geniş halk kitleleri yoksulluk ve açlık sınırında yaşamaya mahkûm edilmektedir. Ayrıca, bu ülkelerde muhalefetin baskı altına alınması, ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve yargı bağımsızlığının büyük ölçüde yitirilmesi, çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Uluslararası Af Örgütü'nün raporuna göre, bu ülkelerde insan hakları ihlallerinin arttığı ve bireylerin %60'ından fazlasının temel hak ve özgürlüklerden yoksun bırakıldığını göstermektedir. Bir diğer önemli sorun ise, devlet kurumlarının liderin kontrolü altında şekillenerek tarafsızlığını yitirmesi ve yozlaşmasıdır. Bu ülkelerde yapılan araştırmalar, devlet kurumlarının %75’inin liderin yakın çevresine çıkar sağlamak amacıyla kullanıldığını ve yolsuzluk oranlarının yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum, bürokrasinin siyasallaşmasına ve atamalarda liyakatin göz ardı edilmesine yol açarak kamu hizmetlerinin aksamasına ve kurumların itibar kaybetmesine neden olmaktadır. Bir diğer önemli sorun ise, liderin toplumun belirli bir kesimiyle özdeşleşmesi ve diğer kesimleri dışlama veya baskılama eğilimine girmesidir ki bu yaklaşım toplumsal uzlaşıyı zayıflatarak farklı kesimler arasında derin ayrışmalara yol açmaktadır. Özellikle etnik, dini veya ideolojik temelli ayrışmalar zamanla sosyal bölünmelere dönüşerek milli şuur ve millet olma bilincini olumsuz yönde etkilemektedir. Sonuç olarak, lider bazlı toplumlar, liderin karizması, gücü ve vizyonu etrafında şekillenmektedir. Ancak bu durum, otokratik yapının güçlenmesine, ekonomik ve sosyal yapının bozulmasına, insan hakları ihlallerine ve toplumsal çatışmalar gibi ciddi sorunlara yol açmaktadır. Yapılan araştırmalar, lider odaklı yönetimlerin uzun vadede toplumsal gelişmeyi yavaşlattığını, demokratik süreçleri zayıflattığını ve sosyal ayrışmaları körükleyerek ekonomik bozulmalara neden olduğunu ortaya koymaktadır. Toplumun büyük bir kesiminin, araştırmadan, sorgulamadan tamamen duygusal bir şekilde liderin gerçeklikten uzak sloganik söylemleri üzerinden destek vermesi, ülkede kurumsal yapıların oluşturulmasını ve istikrarlı bir düzenin kurulmasını engellemektedir. Bu durum, çoban-sürü metaforunda olduğu gibi, yönetimde liderin ve yakın çevresinin, halkın belirli bir kesimiyle birlikte bir döngü oluşturmasına yol açmakta, şahsi çıkarlar, ülke menfaatlerinin önüne geçerek gelişim ve değişim süreçleri engellenmekte, ülke dışa bağımlı hale getirilmektedir. Oysaki bir ülkenin gelişimi, liderin kişisel özelliklerine değil, oluşturulan kurumsal yapı ve müesses nizama bağlıdır. Gelişmiş ülkelere bakıldığında, lidere bağlı gelişme oranlarının düşük olduğu görülmektedir. Bu ülkelerde, sistematik yapı ve kurumsal düzen, tamamen kanun ve kurallara dayalı olarak şekillenmiş, işleyiş ise lidere, iktidara veya kişiye bağlı değildir. Bu nedenle, kimin iktidarda, kimin muhalefette olduğunun pek bir önemi yoktur. Çünkü herkes, oluşturulan sistematik yapı içinde belirlenen hukuki çerçeveye göre görevini yapmak zorundadır ve yapmadığı takdirde hesap vermekle yükümlüdür. Bu sistematik yapıda ayrıcalıklı ve imtiyazlı sınıflar yoktur, herkes, bulunduğu görevin sorumluluğunu taşımak zorundadır. Dolayısıyla, bir ülkenin gerçekten ve sürdürülebilir gelişimi, liderin kişisel karizmasından çok, adaletin sağlanmasına, bürokrasiye atamalarda liyakatin esas alınmasına, güçlü denetim mekanizmalarının işlemesine ve gerektiğinde ağır yaptırımların uygulanmasına bağlıdır…
Yazarın Diğer Yazıları
Sürdürülebilir Kalkınma İçin Stratejik Adımlar!
18 Aralık 2024 12:04Eşitlikten Refaha Adaletin Etkisi
04 Aralık 2024 12:44Lider Bazlı Toplumlarda Çoban-Sürü İlişkisi!
13 Kasım 2024 12:29Vergi Sistemi ve Sosyal Etkileri!
30 Ekim 2024 13:27Kültürel Emperyalizm ve Küreselleşmenin Gizli Yüzü!
16 Ekim 2024 14:05