Prof. Dr. Mehmet Çavaş

Mafya Siyaset İlişkisi!

Prof. Dr. Mehmet Çavaş

Türkiye'de mafya-siyaset ilişkisi tarihin farklı dönemlerinde ortaya çıkmış ve önemli bir toplumsal problem olmuştur. Bu ilişki genellikle ekonomik çıkarlar, politik güç mücadeleleri ve bürokrasideki bazı unsurların yasa dışı faaliyetlere göz yumması gibi farklı dinamikler üzerinden şekillenmiştir. Hâlbuki temiz bir toplum oluşturmanın yolu olan dürüst ve ahlaklı siyasetin, belirlenen ilkeler ve etik kurallar üzerinden yapılması şeffaf bir yönetim anlayışı ile ülkenin idare edilmesi bu ilişkileri ortadan kaldırmakta veya minimum düzeye indirmektedir. Geçmişten bugüne tarihi sürece bakıldığında, bazı siyasetçilerin ve bürokratların elde ettiği siyasi gücü ülkeyi yönetme aracı olarak değil, devletin kaynaklarını ganimet olarak görüp kendine ve yakın çevresine ranta dönüştürerek paylaşmaları bu ilişki ağının gelişmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Belli dönemlerde ortaya çıkan mafya-siyaset-bürokrasi-medya ilişkileri bunun en bariz örnekleridir. Ne yazık ki bu ilişki ağı toplumsal çürümeye yol açmış ve bu ağ içerisinde zenginleşen, güç devşiren, dokunulmaz olan insanlar toplumda itibar görür hale gelerek takdir edilen ve özenilen aktörlere dönüşmüştür. Bu durum sadece siyaseti ve ondan nemalananları değil aynı zamanda toplumu da yozlaştırmıştır. Özellikle 1980’lerde başlayan toplumsal değişim, bir taraftan güçlünün kurallarını belirlediği serbest piyasa, diğer taraftan üretmeden tüketen ve kısa yoldan çok para kazanarak köşeyi dönme hayalleri, temel ahlaki değerlerin üzerine çıkmış ve nasıl para kazanıldığı değil ne kadar para kazanıldığı anlayışını topluma hâkim kılmıştır. Mevcut yasal boşluklar bu anlayışı körüklemiş ve bu ilişkiler ağının gelişmesine zemin oluşturarak siyaset-bürokrasi-mafya üçgeninde yeni zenginlerin ve güç odaklarının ortaya çıkmasını sağlayarak güç dengelerini bozmuştur. Siyasi kirliliğin neden olduğu bu yapı yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, adam kayırma, adaletsizlik çeteleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Giderek güçlenen bu gruplar için, kamu bankaları kredi kaynağı haline dönüşmüş, örtülü ödenekler kişisel çıkarlar için kullanılmış, devletin verdiği teşvikler paylaşılmış, kamu ihalelerinden komisyon alınmaya başlanmış, kamu kurumlarında rüşvet çarkı dönmeye devam etmiş, medya siyasileştirilmiştir. Ne yazık ki gelinen noktada çürümüşlük, ilkesizlik, kuralsızlık ve çeteleşme, toplumun bir parçası haline gelmiş yapanın yanına kar kaldığı ve hesap sorulmadığı için de bu yapıların sayısı her geçen gün artmıştır. Toplumun kanayan yarası haline dönüşmüş bu problem ancak demokrasinin geliştirilmesi ve kamuoyu denetiminin siyasal mekanizma üzerindeki etkisinin artırılmasıyla mümkündür. Bunun için, sözde değil özde çoğulcu ve katılımcı demokrasiye işlerlik kazandırılarak hem baskının hem de yağmanın nedeni olan siyasi anlayış değiştirilmelidir. Bu değişime siyasi partiler yasası ile başlanmalı ve siyasi partilerin dayanağı olan yasal ve hukuksal çerçeve yeniden düzenlenmelidir. Bununla birlikte Siyasi Etik Yasası çıkarılmalı ve siyasetin toplum nezdindeki itibarı artırılmalıdır. Bugün gelinen noktada mevcut sistem tıkanmış ve problem çözme yetisini kaybederek adeta problem üreten bir hal almıştır. Bu nedenle yapılacak değişiklikler ile sistem sağlam bir anayasal zemine oturtulmalı, liyakat ve devlete sadakati esas alan, denetimin ve ağır yaptırımların uygulandığı bir mekanizmaya dönüştürülmelidir. Seçilmişleri izlemek ve denetlemek için bağımsız kurullar kurulmalı ve bu kurullar aktif bir şekilde çalıştırılmalıdır. Siyasetin topluma bir hizmet aracı olduğu unutulmamalı ve siyasi gücün ranta dönüşmemesi için gerekli olan bütün tedbirler alınarak toplumsal bozulmanın ve yozlaşmanın önüne geçilmelidir. Aksi takdirde bugün olduğu gibi gelecek nesillerinde bu çürümüşlük içerisinde ağır bedeller ödeyeceği unutulmamalıdır…

Yazarın Diğer Yazıları