Ömer Faruk Öztürk

Merhaba

Ömer Faruk Öztürk

Ben Ömer Faruk ÖZTÜRK, öğretmenim ve ayrıca “Finansal Okuryazarlık Eğitmeniyim” Bugün köşemdeki ilk yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Haftalık olarak takip edebileceğiniz bu köşenin adını da “Finansal Okuryazarlık Köşesi” olarak belirledim. Okuryazarlık eskiden olduğu gibi günümüzde de çok mühim ve gelişen ve gelişime açık bir konu. Şöyle ki eskiden okuma yazma bilmeyen kişilere “Cahil” denilirdi. Peki ya günümüzde?

Sosyal medya ile çok geç tanışan ve “Fenomenlik kisvesi altında” kendini, eşini hatta bazen çocuklarını rezil edercesine içerikler üretenler, video çekenler Dijital Okuryazarlığı olmayan insanlara örnek olabilir. Geleneksel okuryazarlığa ek olarak görsel okuryazarlık, medya okuryazarlığı, bilgisayar okuryazarlığı gibi birçok okuryazarlık türü ortaya çıktı. Finansal Okuryazarlık da bunlardan bir tanesi, belki de en önemlisi. Dijital okuryazarlığı olmayan kimse dijital platformları kullanamaz, bilgisayar okuryazarlığı olmayan bilgisayar gibi bir teknolojiden mahrum kalır. Peki ya finansal okuryazarlığı olmayan kişiler ne yapar? Bütün geçmişini (birikimlerini) ve hatta belki geleceğini (borçlar) riske atabilir. Hatta bununla da kalmaz ailesini, arkadaşlarını ve çevresini bile finansal anlamda tehlikeli bataklıklara sokabilir, maddi krizlere neden olabilir. Çevremizde bununla ilgili çok fazla haber okuyor ve duyuyoruz.

Sanders 1999 yılında şöyle diyor: “Çağımızda, sıradan bir çocuk, altı yaşından on sekiz yaşına gelene kadar, 16.000 saat televizyon seyretmekte; radyo, CD ve Ipod dinleyerek 4.000 saat geçirmekte, 8.000 saatini bilgisayar karşısında harcamakta ve birkaç bin saatini de sinemada tüketmektedir. (Sanders 1999: 135). Yani bir çocuk 6-18 yaş arasındaki yaşamının dörtte birinden fazlasını medya araçları karşısında geçirmektedir ki bu oran aynı zamanda uyku dışında herhangi bir faaliyete harcanan en büyük zaman dilimini oluşturmaktadır. Sırf bu veri bile, diğer okuryazarlıklar gibi medya okuryazarlığı konusuna ne kadar ehemmiyet verilmesi gerektiğinin en büyük ispatı niteliğinde. Bugün bu oran çok daha fazla, çocuklar sabah kalkar kalkmaz akıllı telefonları ile güne başlayıp sosyal medyanın altını üstüne getirip gece yarılarına kadar bağımlılık yapan oyunlar oynuyorlar, ve hatta yetişkinleri bile dâhil edebiliriz bu gruba. Medya okuryazarlığı olmayan bireyler medya (sosyal medya) araçlarını nasıl kullanacaklarını bilmiyor, Facebook, Instagram gibi platformlarda hiç tanımadıkları insanlara güvenerek maddi/manevi çok büyük hatalara düşüyor, kandırılıyor ve dolandırılıyorlar. Hakim/savcı numarası ile dolandırılmayan bir ben kaldım heralde düşünüyorum bazen.

PEKİ YA FİNANSAL OKURYAZARLIK TAM OLARAK NEDİR?

Tıpkı yukarıda bahsettiğim örneklerde olduğu gibi “FİNANSAL OKURYAZARLIK” da paranın nasıl yönetileceğini bilmemizi sağlayan bir farkındalıktır. Ben ayrıca FODER (Finansal Okuryazarlık Derneği) gönüllüsüyüm ve parolamız şu şekilde: “Parasını yöneten hayatını yönetir.” Bazı insanlar parayı hayatlarının merkezine alıyor ve para araç olmaktan çıkıyor ve amaç haline geliyor. Halbuki para daha iyi şartlarda yaşamak için, daha iyi sağlık/eğitim hizmetlerine ulaşmak için, daha güzel bir evde oturmak belki daha güzel arabalara binmek ve aslında en önemlisi temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için kullanılan bir araçtır. Eğer siz parayı araç olmaktan çıkarıp hayatınızın amacı haline getirirseniz paranın işlevini değiştirmiş olursunuz. Su bardağı su içmek içindir, pizza yemek için, para ise harcamak, kalanı biriktirmek ve değerlendirmek içindir. Halbuki bizler ya yalnızca harcıyor ya da bir gün öleceğimizi ve öldükten sonra o paranın hiçbir işimize yaramayacağını unutarak biriktiriyoruz. Yani sürekli harcayan da sürekli biriktiren de paranın işlevini unutmuş gibi görünüyor. Üstelik biriktirdiğini zanneden kişiler ise doğru yatırım araçlarını kullanarak değerlendirmeyi de bilmiyor ne yazık ki. Şöyle bir örnek vereyim faiz hassasiyeti olmayan bir kişi 1 milyon TL’ye sahip bir kişi %68 enflasyon olan bir ülkede parasını %30 ile faize yatırırsa bir sonraki sene 1.300.000 TL’ye sahip oluyor. Bu durumda para kazanmayı bırakın parasının değerini bile koruyamamış oluyor ve büyük bir kısım risksiz yatırım diyerek bile bile alım gücünü kaybetmeye razı oluyor. Çünkü para kazandım diyebilmek için (biz buna reel getiri diyoruz) paranızı enflasyon üstü arttırmanız gerekiyor. Yani önümüzdeki 12 aylık periyotta 1 milyonun 1.680.000 TL’den fazla olduğu zaman para kazanmış (reel getiri elde etmiş) oluyorsunuz. Demek ki para biriktirdiğini sanan kişiler de aslında boş kuyuya taş atıyor, enflasyon ile olan mücadeleyi kaybediyor. Bugün 1 milyona alabildiği bir arabayı 1 yıl sonra 1.300.000 TL’ye alamıyor.  Hocam biz dolar alıyoruz/altın alıyoruz dediğinizi de duyar gibiyim. Doğru döviz ve değerli metaller alım gücünüzü TL’ye göre bir nebze koruyor. Peki dolar ve altını TL ile kıyaslamasak ve gerçekten dolar ve altın alım gücünüzü koruyor mu diye sorsak cevap ne olur? Yani bugün 100 bin doları olan bir kişinin 1 yıl sonra elindeki 100 bin dolar ile alım gücü aynı mı kalır? İlerleyen günlerde bu köşede buna benzer sorulara da cevap vermeye çalışacağım. Hem yatırım araçlarını ve enstrümanlarını tanıtmayı hem de doğru bilinen yanlışları dilim döndüğünce sizlere izah etmeye çalışacağım. Bir bilgi notu ile yazımı noktalıyorum.

DÜNYADAKİ 8 MİLYAR İNSANIN %90’INDAN DAHA VARLIKLI OLMAK İSTER MİSİNİZ?

70 bin dolar tutarında bir birikim yapmak sizin dünyanın %90’ından daha varlıklı olmanıza olanak tanıyor. Büyük bir servet mi? Birçok kişiye göre hayır ama 6,8 milyar insanda böyle bir birikim olmadığı da acı bir gerçek.

“Yatırımlarınız huzurunuza bozmasın” diyerek yazıma son noktayı koyuyorum. İlk yazımda Okuryazarlık türlerine değindim ve Finansal Okuryazarlık konusuna giriş yaptım ve ilk yazı olması hasebiyle biraz da uzun tuttum. Önümüzdeki hafta görüşmek dileğiyle.

Email: iletiş[email protected]

 

Yazarın Diğer Yazıları