Hayri Günay

AHLAK

Hayri Günay

Ahlak kelimesinin anlamını, genel olarak  toplumun davranışları şeklinde yorumlayabiliriz. İnançlı  bir toplumda düzenlemeler genel olarak kutsal kitaplara dayandırılarak  yapılır. Müslüman  ülkeler de  dini değerler dediğimizde  de son din olarak İslam dini  hafızamızda  canlanır . Ahlakın bu islam dini üzerine şekillenmiş olması beklenir..

Birine ahlaklı denildiğinde kimseye zararı olmayan topluma faydalı bireylerden bahsedildiğini anlarız. Birine ahlaksız denildiğinde ise herkesin düşünce yapısında  hafızasında da istenmeyen bir şahıs fert canlanmakta mıdır.? Acaba ne yapmıştır ki ahlaksız denilmektedir.  Hırsızlık  her toplumda ahlaksızlık olarak görülmüştür. Birine ait olan bir şeyi metazori olarak almak bunu ticaret haline getirmek … Hırsızlık yapanın getirdiği çalıntı malı  almak da ayrı bir hırsızlık değil mi dir.  Çalıntı ürün olduğunu anlamaz mı insan?.  Bunu niye alır.  Daha fazla kazanmak için mi . Peki böyle olunca çalan ahlaksız da çalıntı  malı alanlar çok mu ahlaklı ..  Benim gördüğüm görebildiğim bizim ilimizde  ahlak çöküntü içerisinde ,güven toplumu olması gereken bir yer nasıl oluyor da güvensiz bir topluma gittikçe dönüşüyor sebeplerini araştırmak gereklidir diye düşünüyorum.

Bu davranışların  sorumlusu başta aileler olmak üzere ,çevre,okullar ,iletişim araçları (Televizyon-Akıllı Telefon-Tablet-Gazeteler) sayılabilir. İnanç dediğimiz kurallar bütününü gençlerimize bir türlü öğretemedik. Bunu din ile bağdaştırmak da yanlış çünkü önümüzde bir çok örnek ülke var. Japonya var, İsviçre var.. Bu ülkelerin sayısı çok sadece iki örnek verdim.  Bu ülkeler de yaşayanların çoğu ateist islama inanmadıkları gibi herhangi bir  dine de bağlı değiller. Toplumda hırsızlık yok,gasp yok kişi haklarına hakaret yok insan öldürmek yok tam bir güven toplumları. Bunları ayakta tutan şey nedir diye soracak olursak  sorumluluk duygusu ve ahlak . Çalışma ve iş ahlakı  başta olmak üzere eğitim sistemleri ile basın yayın organları ile eğitilmiş bilinçli bir toplum meydana getirmişler. İlimiz de veya Türkiye miz de  neden mümkün olmuyor acaba , düşünmeden geçemiyor insan..

Örnek verdiğimiz ülke ve ülkelerde ; devlet kurumlarında ki çalışanlar mesai saatlerine dikkat ederler,,, israftan kaçınırlar..

Eğitimleri ; okullarında sorgulayan, ezbere dayalı olmayan eğitim sistemleri var .Sus otur ben ne dersem o diye çıkışmayan öğretmenler var. Kendi içerisinde disiplin var. Ögretmen çocuğa biraz kızdığında ailesi doğrudan okulu,öğretmeni taciz etmemekteler. Eğitimin önemini bilen bireylerden oluşan toplumlar bunlar . Elbette yapılan yanlışlıklardan hesap sorulmaktadır. Aileler ile önce öğretmenler  özel olarak konuşmalı çocukları  koruma altına alırken tamamen disiplinsiz çocukların yetişmesine  mani olunmalıdır.  Aile ile eğitmenlere bir örnek tarihten verebiliriz. Fatih Sultan Mehmet , Elazığ lisanı ile erçel bir çocuk. Tabi birde padişahın oğlu .Hava binbeşyüz.  Fatih in babasına  hergün   şikayet gitmektedir. Fatih in babası II.Murat  hocaları ile konuşmaya gider.  Eğitmenler ile şöyle bir konuşma geçer. Bu çocuk zeki fakat yerinde duramıyor disiplinli bir eğitim alırsa , iyi yetişir eğitimini tam alır ise gelecekte iyi bir yönetici  olur minvalinde sözler konuşuluyor. Çözüm Akşemseddin  Hoca dan geliyor. Padişah  II. Murat a yarın derste sen padişah olarak içeriye hiddetle gir ve benim çocuğuma nasıl böyle davranırsın bre hocalar eğiticiler öğretmenler diye bağır denir. Akşemseddin Hoca  da dersime nasıl izinsiz girersin dersimi bölersin  diye  sizi sopa ile kovalıyacağım der. Ve ertesi gün olur söylenilen şekilde yapılır. Akşemseddin   II. Murat Padişahı  sopa ile kovalar.  Ders bitince Fatih  saraya babasının yanına varınca II.Murat  der ki oğlum bu öğretmen, ben padişah iken beni sopa ile kovaladı aman sen sen ol yaramazlık yapma derslerine çalış eğitimini al.  Eğitimini zamanın şartlarına göre fen ilimleri ve yabancı lisanları ,tarihini  öğrenen  Fatih  İstanbul’u feth ederek Fatih Sultan Mehmet Han  oluyor.  

Aileler çocuklarını okullara gönderince iş bitmiyor 7/24 takip lazım ilgi lazım . Her yıl milyonlarca kitap basılıp okullarımıza gönderiliyor. Bu kitaplar bir sonraki sene yeni gelen öğrenciler tarafından neden kullanılamıyor.  Milli eğitim sisteminde bunu sorgulayan kimse yok mu? Bir üst makamları ,bağlı oldukları bakanlığı bilgilendiren  öğretmenler yok mu ! Elbette vardır neden  dikkate alınmıyor acaba!. Milyarlarca servet boşa gidiyor.  Birileri zengin ediliyor.

Lüks araçlar lüks yaşam almış başını gidiyor. Giydiği ayakkabı 10-15 bin TL. Gençler de  buna özeniyor. Olmadık işlere yasal olmayan hak  olmayan davranışlara sebep oluyor. Gençler   kısa yoldan zengin olmanın peşine düşüyor. Sosyal adalet bozuluyor. Lüks giyenler hava atıyorlar. Mevlananın bir sözü var “Ne elbiseler gördüm içinde insan yok, Ne insanlar gördüm üzerlerinde elbise yok” tam günümüze uygun . Yanında çalıştırdıklarından çalanlar lüks araçlara lüks yaşamlara para harcamaktalar. Bu davranışlar kanuna uygun olabilir ama helal midir?Ahlaklı davranış mıdır?Bu hak olabilir mi böyle bir toplum da güven de olabilir mi. Sosyal adalet sağlanabilir mi diye soruyorum. Yukarıdaki örnek ülke ismi verilen yerlerde gelir adaleti var sosyal adalet var, elbette orada da daha çok kazanan var ama bizim ki gibi  uçurum fark yok.

Yıllarca Ahlakı bize başka şekilde öğrettiler veya öğrendik .  Ahlak ;evin içinde dışında işyerinde okulda kahvede yemek yediğimiz yerde parkta trafikte alışverişte hastahanede anlayacağınız heryerde davranışlar bütünü olarak görmek değil mi dir? Birinin sırasını almak da ahlaksızlıktır, hırsızlıkta, kişi haklarına  uymama da . Bir yerde sıradasın biri hemen öne geçebiliyor bunun adına uyanıklık denilmiş işini biliyor deniliyor bu tür davranışları yapanlara. Toplum tarafından bu davranışları yapanlar dışlansa bu cesareti bir daha bulabilir mi .Elbette bulamaz.  Bu ve bunun gibi davranışlar  Ahlaksızlık değil de nedir ?  İnançlı ise kul hakkına girdiğinin farkında değil . Diğer toplumlarda bu tür davranışlara hiçkimse izin vermez. Çünkü var olan bir  kuralın bozulması daha sonra toplumda daha büyük yaralara yol açacağının farkındadırlar.

Genel olarak bir yerde kurallar bozulunca eski haline getirmek de bir hayli zorlaşır. Çünkü toplum bunu kabullenir. Aman bana değmeyen yılan  bin yaşasın türünden  kabullenmeler kanıksamalar sayesinde duyarsız bir toplum inşa edilir. Bu davranışlar sonucunda kaos çıkar. Kaotik ortamlarda ise yasal olmayan birtakım kişilerin işine yarar olan yine sade vatandaşa olur… Ahlaklı ve sorumluluk duygusuna sahip vatandaşlara gün geçtikçe daha fazla ihtiyacımız var…

Kalın Sağlıcakla

 

Yazarın Diğer Yazıları