Prof. Dr. Mehmet Çavaş

BATI, İSVEÇ ÜZERİNDEN NE PLANLANIYOR?

Prof. Dr. Mehmet Çavaş

II. Dünya savaşından sonra oluşturulan iki kutuplu yenidünya düzeninin bir tarafında ABD diğer tarafında ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) yer almıştır. Özellikle soğuk savaş döneminde ortaya çıkan güvenlik endişesi birçok ülkenin üyesi olduğu çeşitli uluslararası kuruluşların teşekkül etmesini zorunlu kılmış ve bu kurumlar üzerinden yapılan işbirlikleri birçok ülkeyi taraf olmak zorunda bırakarak bağımlı hale getirmiştir. Bu kurumlardan biri de ABD öncülüğünde batı bloğu tarafından 4 Nisan 1949 yılında 12 ülkenin katılımıyla kurulan ve bugün 30 üyesi olan NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) dur. NATO’nun kuruluş amacı, üye ülkeler arasındaki askeri ittifaklar ile herhangi bir saldırı karşısında ortak savunma yaparak güvenliklerini sağlamaktır. Bu durum NATO’nun 5. maddesinde “Tarafların, Avrupa veya Kuzey Amerika'da bir veya daha fazlasına karşı yapılacak silahlı bir saldırının hepsine karşı yapılmış sayılacağı konusunda mutabıktır" şeklinde belirtilmiştir. NATO’ya karşı SSCB’nin başını çektiği doğu bloku ise 14 Mayıs 1955 yılında sekiz sosyalist ülkenin katılımıyla "Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması" ile askeri ve siyasal birlik sağlayan Varşova Paktı’nı kurmuştur. Türkiye’nin o günkü şartları dikkate alındığında güvenliğini tehdit eden unsurların varlığı, ülkeyi taraf olmaya zorlamış ve 1952 yılında NATO’ya üye olmuştur. O günden bugüne NATO içerisinde önemli bir askeri güç olan Türkiye, birçok önemli görevi başarılı şekilde yerine getirmiştir. Fakat bütün bu başarılara rağmen NATO’nun ülkemize karşı tutumu pekte dostane olmamış ve söz konusu ülkemizin güvenliği olunca hep çifte standart uygulanmıştır. Bununla birlikte Türkiye’nin yaşadığı birçok askeri darbenin, sosyal olayların, ekonomik ve siyasi krizlerin, terör olaylarının vb. arkasında başta ABD ve diğer NATO ülkelerinin olduğu da bilinmektedir. Batının bu yaklaşımına rağmen Türkiye NATO’da önemli bir askeri güç olarak bugüne kadar kalmış ve bundan sonrada kalmaya devam etmelidir. Çünkü müttefik bir ülke olarak sistemin içerisinde olmamıza rağmen maruz kaldığımız çifte standartlar dikkate alındığında, sistemin dışında kalmamız durumunda neler yapabileceklerini sizlerin takdirine bırakıyorum. Bu yüzden Türkiye NATO’da kalarak hem kendini batıdan gelebilecek olası tehlikelere karşı muhafaza etmeli hem de başta Rusya olmak üzere diğer ülkeler ile ilişkilerinde NATO üyesi bir ülke olarak elini güçlü tutmaya devam etmelidir. Fakat gelinen noktada ABD ve diğer NATO üyesi ülkeler ile ilişkilerimizde Ukrayna- Rusya savaşı önemli bir kırılma noktası olmuştur. Çünkü batı, Ukrayna’nın yanında yer alırken, NATO üyesi olan Türkiye tarafsız kalmış ve batı ile birlikte hareket etmeyerek bir denge politikası izlemiştir. Türkiye’nin bu tutumu her ne kadar dillendirilmez ise de batıyı rahatsız ettiği açıktır. ABD’nin başını çektiği batının önce Ukrayna-Rusya savaşının çıkması için elinden geleni yapması, daha sonrada Ukrayna’ya verdiği askeri destek ile savaşın uzaması için büyük bir çaba göstermesi de dikkate alınması gereken önemli bir husustur. Bu durumun böyle devam etmesi, Rusya ile ABD ve Avrupa arasında yakın gelecekte ciddi problemlerin olabileceğinin de habercisi gibi görünmektedir. Aslında Finlandiya ve İsveç’in alelacele NATO’ya alınmak istenmesinin temel nedenlerinden biri, hem NATO’nun sınırlarını genişleterek Rusya’yı çevrelemek, hem de olası bir Avrupa-Rusya çatışmasında Rusya’nın Avrupa’ya ulaşmasını engellemektir. Bilindiği gibi bir ülkenin NATO üyeliği ancak üye ülkelerin oy birliğiyle mümkün olabilmektedir. Bu yüzden Türkiye bu iki ülkenin üyeliğine şartlı destek vermiş, İsveç ile Finlandiya arasında Türkiye’nin taleplerini içeren üçlü mutabakat metni Haziran 2022 de imzalanmıştır. Normalde beklenen nedir? Bu iki ülkenin mutabakat metninde belirtilen Türkiye’nin haklı taleplerini ivedilikle yerine getirerek Türkiye’nin onayını almasıdır. Fakat bu süreçteki gelişmeler beklenildiği gibi ilerlememiştir. Özellikle İsveç’te gizli bir el devreye girmiş ve Türkiye aleyhinde birçok eylemin yapılmasını, İsveç hükümetinin de bu olaylara seyirci kalmasını sağlamıştır. Bu gelişmeler neticesinde Türkiye ise İsveç’in NATO üyeliğini onaylamayacağını dünya kamuoyuna deklare etmiştir. Fakat ilginç olan, ABD ve batı dünyası, Türkiye’nin haklılığını konuşmak ve İsveç’in Türkiye’nin haklı taleplerini yerine getirmesi gerektiğini söylemek yerine, işi yuvarlak cümleler ile geçiştirmeyi tercih etmiş, daha sonra da ABD’de, Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması gerektiği ile ilgili açıklamalar yapılarak akabinde bazı Avrupa ülkeleri güvenlik gerekçesiyle Türkiye’deki Konsolosluklarını kapatmıştır. Bundan sonra neler olur bilinmez fakat düğün değil bayram değilken bunların neden yapıldığı iyi analiz edilmelidir. Bütün bu gelişmeler dikkate alındığında acaba ABD ve Batı, İsveç üzerinden Türkiye’ye karşı küresel bir operasyon mu planlıyor? Diye düşünmek gerekir. Çünkü ABD’nin bir taraftan Suriye’deki terör gruplarına destek vererek teröristleri eğitmesi, diğer taraftan Yunanistan ve Egedeki adalarda uluslararası antlaşmalara aykırı olmasına rağmen çok sayıda askeri üs kurarak adaları silahlandırması, Savaş gemisini Girit adasına demirlemesi, Türkiye’yi F35 programından çıkarması vb. hususlar dikkate alındığında, Türkiye’nin ABD tarafından çevrelendiği açıkça görülmektedir. Sözde müttefik bir ülkenin bunları yapmaktaki amacı ne olabilir diye değerlendirildiğinde, Türkiye’nin terör ile mücadelesi, Suriye’ye yaptığı operasyonlar, Libya ile yaptığı işbirliği, Azerbaycan ile Ermenistan savaşındaki rolü, savunma sanayindeki başarılar, Mavi Vatan’a sahip çıkarak Akdeniz’deki haklarını koruması, Ayasofya’nın ibadete açılması vb. birçok eylem olabilir mi acaba? Çünkü bütün bunlar ABD ve batıya rağmen yapılmış, ABD ve batının bu bölgeler için yaptıkları planlar boşa çıkarılmıştır. Bu yüzden batının Türkiye’yi bir şekilde dizginlemesi ve tekrar etki altına alarak kontrol etmesi onlar açısından önemlidir. Bunu iki şekilde yapmayı planladıklarını düşünüyorum. Birincisi, 2023 seçimlerini manipüle ederek oluşturacakları algılar üzerinden yapacakları yönlendirmeler ile kukla bir hükümetin iktidara gelmesini sağlamak ve istediklerini bu iktidar üzerinden gerçekleştirmektir ki o zaman işleri çok kolay olacaktır. Böylesi bir olasılıkta Türkiye, bugüne kadar elde ettiği bütün kazanımlarını kaybederken, onlar geçmişte olduğu gibi bugünde kazanan taraf olacak ve Türkiye’yi tekrar kendi çıkarları doğrultusunda istedikleri gibi kullanacaklardır. Eğer bunu başaramazlarsa o zaman ikinci yolu deneyeceklerdir ki buda çeşitli bahaneler ile Türkiye’yi NATO üyeliğinden çıkarmaktır. Türkiye NATO üyeliğinden çıkarıldıktan sonra İsrail ve Güney Kıbrıs’taki işgalci Rum kesimi NATO üyesi yapılacak ve daha sonra Yunanistan veya Güney Kıbrıs Rum kesimi üzerinden Türkiye kışkırtılarak, olası bir çatışmanın içine çekilecektir. Böylece Türkiye, NATO üyesi bir ülkeye saldırmış olacak ve NATO’nun 5. Maddesi işletilerek Türkiye ile ortak NATO gücü çatışmaya girecektir. Bu durum Türkiye’yi zora sokacak önemli bir küresel operasyon olacaktır. Bu yüzden Türkiye olası böyle bir senaryoyu dikkate alarak şimdiden gerekli önlemleri almalı ve bu kapsamda çeşitli stratejiler geliştirmelidir. Batının kuyruk acıları ve bölge için beslediği hain emelleri dikkate alındığında her zaman tetikte olunması gerektiği de aşikârdır. Ne diyelim, herkesin bir hesabı olabilir fakat aslolan Allah’ın hesabı ve onun takdiridir. Görelim Mevla’m neyler neylerse güzel eyler…

Yazarın Diğer Yazıları