Prof. Dr. Mehmet Çavaş

Bioemperyalizm ve Gıda Terörü!

Prof. Dr. Mehmet Çavaş

Küreselleşen dünyada ülkeler arasında sürdürülen güç ve çıkar mücadelesi farklı argümanlar kullanılarak devam etmektedir. Bunlardan biri, ülkelerin istihbarat servisleri üzerinden terör örgütlerini kullanarak sürdürdükleri vekâlet savaşlarıdır. Bir diğeri ise biyoemperyalizmdir. Biyoemperyalizm; herhangi bir silah kullanmadan insanları gıda yoluyla kontrol altına alıp sömürmek ve gıda zincirini elinde tutarak insanoğlunu hem tüketim sürüleri haline getirmek hem de sağlığını bozmaktır. Ne yazık ki birçok ülke tarafından göz ardı edilen gıda terörü, ticaretin küreselleşmesiyle birlikte yılın dört mevsiminde dünyanın farklı bölgelerinde yetişen tarımsal ürünlerin sofralara ulaştırılmasıyla yapılmaktadır. Bu durum hem belirli riskleri beraberinde getirmekte hem de insan sağlığını tehdit etmektedir. Maalesef tükettiğimiz bu gıdaların nasıl üretildiği ve hangi yollardan geçtiği, gıdalarda kullanılan katkı maddelerinin neler olduğu, kullanılan zirai ilaçlar ve kimyevi gübrelerin insan sağlığı ve çevre üzerindeki etkileri net olarak açıklanmamaktadır. Özellikle teknolojinin de gelişmesiyle birlikte üretilen birçok ürünün doğallığını kaybederek sunileştiği de açıktır. Bu durum bir taraftan toplumun tükettiği birçok gıdanın besin değerinin düşmesine neden olurken diğer taraftan da insan vücudunun vitamin ihtiyacını karşılamamakta ve içerdiği kimyevi katkılardan dolayı insan sağlığını olumsuz etkileyerek birçok hastalığa neden olmaktadır. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren kullanılmaya başlanan GDO’lu gıdalar bu süreci hızlandırırken bu gıdaların hem insan sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkiler oluşturduğu hem de çevre kirliliğine neden olduğu açıktır. Dünyada hem tohum hem de gıda sektörünün belirli odakların tekelinde olması ne yazık ki biyoteknoloji sektörünü de kontrol altına almış ve bu sektör GDO’lu gıdaların zararsız olduğunu göstermek için elinden geleni yaparak adeta GDO’lu ve hibrit tohumların kullanılmasını teşvik etmiştir. Bugün gelinen noktada emperyalizmin oluşturduğu bu sömürü düzeni insan odaklı değil, kâr odaklı çalıştığı için özellikle kitle iletişim araçlarını da kullanarak oluşturduğu tüketim çılgınlığı, hem sağlıksız gıdaların tüketilmesini körüklemekte hem de israfı artırmaktadır. Özellikle televizyon reklamları üzerinden insanların yaşam felsefesi, tüketim ve gıda anlayışı şekillendirilirken, insan sağlığı açısından zararlı, raf ömrünü uzatmak için birçok koruyucu kimyasalı ihtiva eden gıdalar, harika besinler olarak sunulmakta ve başta çocuklar olmak üzere birçok insan bu reklamlardan etkilenerek ne yazık ki bu gıdaları tüketmektedir. Hâlbuki bu, sağlıksız gıdaların tüketimini teşvik etmek için kurgulanan bir oyun ve aldatmacadan öte bir şey değildir. Bilinmelidir ki soluduğumuz kirli hava, içtiğimiz kirli su ve tükettiğimiz sağlıksız gıdalar sadece insanoğlunu fiziksel olarak değil aynı zamanda ruh sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Bugün başta antidepresanlar olmak üzere ilaç kullanımının artmış olması da bunun bariz bir örneğidir. Beslenmeye bağlı olarak insanın hormonal dengesinin bozulması, algılamadan öğrenme güçlüğüne, depresyondan saldırganlığa kadar birçok hastalığı tetiklediği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu durum sağlıksız nesillerin yetişmesine neden olurken, bugün başta diyabet olmak üzere birçok hastalığın her yaş grubunda görülmeye başlanması da sağlıksız ve dengesiz beslenmenin bir sonucudur. Bu şekilde ortaya çıkan birçok hastalık ne yazık ki tedavi edilememekte ve insanlar ömür boyu ilaç kullanmak zorunda bırakılmaktadır. Bu nedenle sağlıklı nesiller yetiştirmek için yerli ve milli tarım politikaları ile birlikte yerli ve milli tohumların kullanıldığı organik tarımın teşvik edilerek geliştirilmesi, bu ülkenin ulusal güvenlik meselesi olduğu kanaatindeyim. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde bir taraftan insanlık, biyoemperyalizmin oluşturduğu bu düzene mahkûm edilirken diğer taraftan sağlıksız ve hasta nesillerin yetiştirilmesi devam edecektir…

Yazarın Diğer Yazıları