Prof. Dr. Mehmet Çavaş

KAMU ÇALIŞANLARI VE EMEKLİLERİN BİTMEYEN ÇİLESİ!

Prof. Dr. Mehmet Çavaş

Devlet, kamu yönetim sisteminin bileşenleri olan kurumlar üzerinden, vatandaşların her türlü ihtiyacını karşılamak üzere gerekli hizmetleri memurlar aracılığı ile vermektedir. Kamu hizmetleri için çalıştırılan memurlar, statü, eğitim, çalıştığı iş kolu vb. kriterler çerçevesinde devletten maaş alarak hayatını idame ettirmektedir. Ne yazık ki geçmişten bugüne kadar devletin kamu çalışanları ve emeklilere sağladığı özlük ve sosyal haklar yeterli olmadığından, her dönem tartışma konusu olmuş hem emekliler hem de kamu çalışanları hep mağdur edilmiştir. Birçok devlet memuru hayatı boyunca asgari geçim şartlarının altında bir gelire sahip olmuş ve çok zor şartlar altında yaşamını idame ettirmek zorunda kalmıştır. Çalışırken aldığı düşük maaş, emekli olduğunda aldığı düşük ikramiye ve bağlanan düşük emekli maaşı ne yazık ki memura ne çalışırken nede emekli olduktan sonra gün yüzü göstermemiştir. Hele bir de nüfus kalabalık ve öğrenci sayısı fazla ise, o zaman hem çalışırken hem de emekli olduktan sonra ikinci bir işte çalışmak kaçınılmazdır. Oysa yönetimde ve paylaşımda adaletin sağlandığı ülkelerde bu problemler yaşanmamış ve yaşanmamaktadır. Çünkü hem kamu çalışanlarına hem de emeklilere verilen ücretler asgari geçim şartlarının üstündedir. Ne yazık ki ülkemizde uygulanan çarpık ücretlendirme sistemi ile paylaşımdaki adaletsizlik hem kamu çalışanları arasındaki ücret dengesizliğini körüklemiş hem de kamuda iş ve ücret barışını bozmuştur. Örneğin bir memurun veya işçinin amirinden fazla maaş alması bu durumu etkileyen önemli hususlardan sadece bir tanesidir. Elbette ki devlet bir taraftan kamu çalışanlarına yapacağı zammı bütçe imkânları dâhilinde değerlendirirken diğer taraftan hayat pahalılığı, enflasyon, alım gücü vb. ekonomik parametreleri dikkate almak, bu çarpık sistemi düzeltmek ve paylaşımda adaleti sağlamak zorundadır. Bu denge gözetilmediği takdirde geçmişte olduğu gibi bugünde ağır bedeller ödenmeye devam etmektedir. Bununla birlikte kamuda ki israfında önlemesi gerekir. Fakat ne yazık ki bugün gelinen noktada ülkenin en büyük gider kalemi kamuda ki israflar olmuştur. Özellikle lüks makam odaları, her kurumda kişiye özel çok sayıda makam aracı, bir türlü sağlanamayan enerji tasarrufu, sabahtan akşama kadar bir taraftan açılan pencereler diğer taraftan çalıştırılan klimalar, plansız ve programsız yatırımlar, etkin ve verimli kullanılamayan mesai saatleri, yerel yönetimlerin gereksiz harcamaları vb. örnekleri çoğaltmak mümkündür.  Gelinen noktada, bir taraftan hiçbir kısıtlamaya tabi olmayan kamudaki israflar diğer taraftan ise kamu çalışanlarına ve emekliye verilen ücret artışlarının kılı kırk yararak belirlenmesidir. Paylaşımdaki bu adaletsizliği merhum üstat Necip Fazıl ne güzel özetlemiş;

Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul

Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul

Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa

Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!

Gönül ister ki herkes, insanca yaşayabileceği ücreti alsın. Elbette ki önce Pandemi akabinde 11 ilimizi etkileyen 6 Şubat depreminin ülkeye ekonomik maliyeti önemlidir. Fakat meselenin ne Pandemi nede deprem olduğu kanaatindeyim. Asıl mesele, geçmişten bugüne bu millete layık görülen gelir dağılımı ve paylaşımdaki adaletsizliktir. Devletin kaynaklarını kendine ve yakın çevresine ranta dönüştüren köhne zihniyettir. Mesele çalışana veya emekliye yapılan zam oranı da değildir. Mesele başta gıda sektörü olmak üzere bir türlü durdurulamayan fiyat artışlarıdır. Mesele çalışanların ve emeklilerin alım gücünün her geçen gün düşmesidir. Mesele bir türlü sağlanamayan güven ortamıdır. Mesele birçok insanın yokluk ve açlık sınırı altında yaşamak zorunda bırakılmasıdır. Mesele faiz lobisinin oluşturduğu sömürü düzeninin ortadan kaldırılamamasıdır. Mesele ekonominin üretim, istihdam ve ihracat temelinde sağlam bir yapıya kavuşturulamamasıdır. Mesele tüketim çılgınlığının körüklenmesidir. Mesele rantiyecilerin devletin kaynaklarını hortumlamasıdır. Mesele vatandaşın ağır vergiler altında ezilmesidir. Velhasıl asıl mesele fakire ekmeğin olmadığı yerde zengine de rahatın olmayacağının anlaşılamamasıdır! 

Yazarın Diğer Yazıları